Bu yıl düzenlenen Anime NYC, efsanevi Neon Genesis Evangelion serisinin 30. yılına özel etkinliklerle kutlandı. Etkinliğin en dikkat çeken konuklarından biri ise, serinin unutulmaz açılış parçası “A Cruel Angel’s Thesis” ile tanınan Yoko Takahashi oldu.

Anime NYC kapsamında düzenlenen unutulmaz özel konserinin yanı sıra, basın mensupları da kongrenin ilk saatlerinde Takahashi ile bir araya gelme fırsatı buldu. Gerçekleşen röportajda Takahashi, Evangelion ve müziğinin kalıcı mirası üzerine düşüncelerini paylaştı, ayrıca müzik endüstrisindeki kendi kariyer başlangıcına dair önemli anılarını anlattı.

Bizde Genzo Manga Ekibi olarak sizin için bu röportajı elimizden geldiğince türkçeleştirip sizin için derledik:

Evangelion’un unutulmaz açılış parçası “A Cruel Angel’s Thesis”in sesi, kariyeri ve eserin popülerliği üzerine konuştu.

Yıllardır caz, pop ve rock gibi farklı türlerde sahne alan sanatçı, sesini koruma yöntemlerinden bahsetti. Genç yaşlarda on yıl boyunca bir koro grubunda yer aldığını söyleyen sanatçı, “O dönemde öğrendiğim birçok tekniği bugün hâlâ kullanıyorum” ifadelerini kullandı.

Neon Genesis Evangelion’un katkısının yıldönümünü kutlayan sanatçı, serinin hayatında derin bir iz bıraktığını belirterek, “Hayatım gerçekten Evangelion’dan etkilendi” dedi. Eserin neden bu kadar çok sevildiğine dair bir soruya ise, “Bence hem karakterlerle kurulan bağ hem de müzik önemli bir rol oynuyor” yanıtını verdi.

Joysound verilerine göre, “A Cruel Angel’s Thesis” 2025’in ilk yarısında karaoke listelerinde ilk dört şarkı arasında yer aldı. Şarkının kalıcı popülaritesi hakkında konuşan sanatçı, “Aslında bunun sırrını ben de merak ediyorum. Japonya’daki karaoke kültüründe insanları bir araya getiren bir şarkı olması, sanırım kalıcılığının sebeplerinden biri” dedi.

Kendi müziğinin başka sanatçılara ilham verdiğini duymaktan şaşkınlık duyduğunu ifade eden sanatçı, “Bunu ilk kez duydum, biraz şaşırdım” sözleriyle duygularını paylaştı.

Çalışmalarının pop kültürünün ikonik bir parçası olarak görülmesini değerlendiren sanatçı, “Bence bunun en büyük sebebi Evangelion’un kendisinin olağanüstü bir yapım olması. Hikâyesi, oyuncuları, müziği ve tüm parçalarıyla çok yüksek bir kaliteye sahip. Bu da uzun ömürlü olmasının temel nedenlerinden biri” dedi.

New York ziyaretlerinden de bahseden sanatçı, Broadway ve Broadway dışındaki gösterileri izlemekten büyük keyif aldığını dile getirdi.

 

 

1991’de çıkış yapan ünlü sanatçı, müzik endüstrisinin değişiminden Evangelion’un Brezilya’daki popülerliğine kadar birçok konuda samimi açıklamalarda bulundu.

Sanatçı, müzik endüstrisinin yıllar içindeki değişimini değerlendirirken, kariyerine 1991’de, Japonya’daki ekonomik balon patlamasının hemen ardından başladığını hatırlattı. “O dönem müzik ortamı çok belirsizdi. Bu kararsızlık aslında 30 yıldır sektörün bir parçası olarak devam ediyor” sözleriyle sürecin zorluklarına dikkat çekti.

Uzun yıllardır birlikte çalıştığı besteci Toshiyuki Omori ile bağını da anlatan sanatçı, “Onu daha çıkış yapmadan önce tanıyordum. Hem büyük bir besteci hem de stüdyo müzisyeniydi. Evangelion konserine onun aracılığıyla katıldım. Yıllar içinde benim için bir öğretmen, hatta adeta bir aile üyesi gibi oldu. Kendimi yanında rahat hissettiğim, fikirlerimi paylaşabildiğim biri” diyerek Omori ile ilişkisini anlattı.

Şarkılarının Brezilya’da gördüğü ilgiden de bahseden sanatçı, 20 yıl önce São Paulo’da sahne aldığını belirterek, “Orada Japon kökenli çok insan var ve şarkılarıma büyük bir ilgi gösterdiler. Yeni şovum artık dansçılarla birlikte daha farklı bir tarza sahip. Bu nedenle Güney Amerika’da, özellikle de Brezilya’da yeniden sahne almak isterim” dedi.

Evangelion’un kapanış şarkısı olarak söylediği Fly Me to the Moon için, “Tabii ki Sinatra’nın versiyonu en bilinenidir ve ben de ilk onu dinleyerek öğrendim. Bu eseri seslendirme fırsatı bulmak benim için büyük bir onurdu” ifadelerini kullandı.

Evangelion’un 30 yıl sonraki etkisine değinen sanatçı, pandemi döneminde serinin yeniden keşfedildiğini belirterek, “İnsanlar evlerinde kaldıkları dönemde animeyi yeniden izlediler veya ilk kez keşfettiler. Evangelion Netflix’e geldiğinde genç izleyici kitlesi çok genişledi. Japonya’da da defalarca televizyonda yayınlandı ve bu sayede yeni kuşaklara ulaştı” dedi.

Sanatçı, çıkış yapmadan önce ünlü şarkıcı Toshinobu Kubota’nın vokal grubunda yer aldığını da anlattı: “Kubota, Japonya’da funk söyleyen ilk isimlerden biriydi. Onun yedek şarkıcısı olmak benim için büyük bir deneyimdi. Bana ‘Arka vokaller solistten daha kötü değil, daha iyi olmalı’ derdi. Bu, bana profesyonellik ve disiplin kazandırdı.”

Genç sanatçılara da tavsiyelerde bulunan şarkıcı, “Kariyerime arka vokalist olarak başladım ama her zaman müzik okudum. Sektörde ilerlemek isteyenlere söyleyebileceğim şey, sadece güçlü yanlarınıza odaklanmayın. Zayıf olduğunuz alanları da çalışın. Şarkıcılık bir iş, bu yüzden hiçbir teklife hayır diyemezsiniz. Deneyim kazandıkça her alanda gelişiyorsunuz” diye konuştu.

Kariyerinde seslendirmesi en zor şarkının hâlâ A Cruel Angel’s Thesis olduğunu itiraf eden sanatçı, diskografisinde daha çok dinlenmesini istediği şarkılardan birinin ise Soul’s Refrain olduğunu belirtti: “Bu da aslında bir hit oldu ama ‘Zalim Melek Tezi’ kadar popüler değil. Hayranlarımın daha çok keşfetmesini istediğim şarkı o olurdu.”